• Home
    • Lifestyle Posts
    • Blush Love
    • Hauls
    • Tags
  • About
    • About Me/Coming Soon
  • Search

Her Makeup Diary

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Selam! Bugün, şurada da bahsettiğim üzere almak istediğim ve hakkında çok heyecanlı olduğum Viva Glam Nicki rujdan bahsetmek istiyorum. Öncelikle Viva Glam rujlardan elde edilen gelirin tümünün MAC'in AIDS Fund'a aktarıldığını belirteyim. Bu (elde edilen gelirin %100'ünü aktarmak) pek görülmüş birşey değil, o nedenle MAC'i tebrik etmek gerekir.
Bu arada, anlayamadığım bir konu var: Neden rujun ABD'de satılan paketinde Nicki'nin imzası var da Türkiye de satılanlarda yok? Viva Glam Gaga rujlarda böyle bir faklılık yoktu mesela.


Viva Glam Nicki şimdiye kadar görmedğim bir pembe renge sahip. Piyasada çok fazla pembe ruj olduğunu düşünürsek, bu Viva Glam Nicki'yi - en azından benim için - unique bir ruj yapıyor. Karşılaştırmak gerekirse, Viva Glam Nicki mağazada swatchladığım Force of Love ve Watch Me Simmer rujların yanında tam bir bubblegum pembesi gibi duruyor. Force of Love daha koyu bir pembe gibi ve Watch Me Simmer daha "coralımsı" bir pembe gibi duruyor. Hepsi çok güzel rujlar, ancak ben aralarından en çok Viva Glam Nicki'yi sevdim.
Viva Glam Nicki, satin finishe sahip. Yani ne çok parlak, ne de çok mat - ikisinin ortasında bir yerlerde. Bulunduğunuz yerin ışığında göre daha mat veya daha parlak durabiliyor, swatch fotoğraflarında daha iyi görebilirsiniz bu bahsettiğim durumu.


Kalıcılık yönünden ise orta seviyede diyebilirim. Hiçbir şey yemediğim (fakat birşeyler içtiğim) takdirde 5-6 saat dayanıyor. Rujun başarılı yanlarından biri ise - en azından bende - feathering ya da bulaşma yapmaması. Ruju test ettiğim gün çok yorgundum ve bu rujla 1-2 saat yattım (evet, garip bir insanım!). Uyandığımda ruj yanaklarıma veya yastığıma bulaşmamıştı, ki bu müthiş birşey!
Dudak çizgilerine dolma yapıyor biraz ama çok da rahatsız edici bulmadım. Kuruluğu da aynı şekilde. Aşırı rahatsız edici bir kuruluk yapmadı ama bu ruju kullanmadan dudaklarımı normalden fazla nemledirme gereği duydum.


Yukarıdaki swatchı direkt günışığında - flaşsız - çektim ve iki kat sürdüm.
Aşağıdaki swatchı ise doğal ışıkta, yine flaşsız çektim.


Viva Glam Nicki'yi MAC'ten 45 TL'ye almıştım ve limited edition değil diye biliyorum. Yine de sürekli satışta olur mu emin değilim.
Bir dahaki entryde görüşmek üzere, herkese iyi haftasonları!

Selam! Bugün, Garnier'in çok popüler bir ürünü olan BB kremine yer vermek istedim blogda. Garnier BB Cream'in reviewını yazmam biraz uzun zaman aldı çünkü ürün hakkındaki fikirlerim ancak netleşti. Açıkçası direkt olarak "kötü" veya "iyi"şeklinde nitelendirebileceğiniz bir ürün değil bu BB krem, biraz zaman gerektiriyor; kullanmaya alışılması, en iyi uygulama metodu vs.'nin bulunması açısından.
Daha önce BB krem kullanmadım, o nedenle ben diğerleriyle kıyaslayamayacağım ama Uzakdoğu markalarının BB kremlerinin çok daha iyi olduğunu söyleyenlar yoğunlukta blogospherede.
Garnier'in BB kremi hakkında beni üzen ilk şey renk seçeneklerinin azlığı oldu. Bir açık (bendeki açık ton) bir de koyu tonu var ve ben "açık ton"un yeterince açık olduğunu düşümüyorum. Bende - NC20'yim bu arada - dağıtılınca çok kötü durmasa da, NC20'den açık tenli olanlar kendilerine uygun bir renk bulamayacak gibi görünüyor.
Garnier BB Cream, yoğun bir kıvama sahip ancak dağıtılması yine de kolay oluyor. Ben en iyi sonucu ellerimle uyguladığımda aldım. Zira ürün fazla sheer bir yapıda ve bir fondöten fırçasıyla uygulandığında zaten az olan cilt tonu eşitleme etkisi minimuma iniyor. Uygulamadaki diğer bir önemli husus da, BB kremi uyguladıktan sonra birkaç dakika beklemek. Bu süre içinde ürün sabitleniyor ve - ilk sürüldüğündeki bitişinden farklı olarak - cilt tonunu minimum derecede eşitliyor.


Konu kapatıcılığa gelmişken söyleyeyim, eğer - az da olsa - bir kapatıcılık vs. arıyorsanız Garnier BB Cream size göre değil. Kendisi bir renkli nemlendiriciden bile daha az coverage özelliğine sahip. Tabii ki de ürün full coverage olarak tasarlanmamış, o nedenle üründen bu anlamda bir performans beklemek haksızlık olur. Ben daha çok cilt tonunu eşitleme özellğine refer ediyorum coverageından bahsederken. Bu durumu ironik buldum çünkü benim bildiğim kadarıyla, BB kremler ideal olarak, az da olsa - örneğin en az bir renkli nemlendirici kadar - bir coveragea sahip olmalı. Ürünün benim açımdan bir "failure" olduğu en önemli alan buydu.
Diğer bir sorun da Garnier BB Cream'in aşırı luminous durması. Tam olarak "yağlı" duruyor da diyemeyeceğim ancak benim gibi kuruya meyilli bir ciltte bile rahatsız edici derecede parlak duruyor, bu nedenle ürünü pudrasız kullanmayı tavsiye etmiyorum. Yağlı ciltler için ise bu BB krem bir felaket olurdu diye düşünüyorum.
Garnier BB Cream'i pudrayla kullanmadan dışarıya çıkmayı tavsiye etmediğim için, kalıcılığı açısından da pudralanmış haliyle yorum yapacağım. Açıkçası ürün bende 5-6 saat duruyor, sonra kaybolmaya başlıyor. Bir oksidizasyon vs. deneyimlemedim.
Garnier BB Cream'in kokusundan da şikayet edenler olmuştu diğer bloglarda. Evet, ürün parfüm içeriyor ancak kokusu beni rahatsız etmedi. Tüm içerik listesi için ise şuraya bakabilirsiniz.
Karşılaştırma yapmak isteyenler için belirteyim, Garnier BB Cream'in gramajı Bobbi Brown'ın renkli nemlendiricisi ile aynı - ikisi de 50 ml - ama Balm Shelter'dan (64 ml) az.
Ben Garnier BB Cream'i Gratis'ten 16.90 TL'ye almıştım. Açıkçası ürünü aldığıma pişman değilim, zaten bu fiyata daha yüksek bir performans beklemem adil olur muydu bilmiyorum.

Unblended - Blended
Yukarıdaki swatch fotoğrafını güneş ışığında çektim. Ürünün parlak duruşu kameraya kısmen yansıdı, ancak bir fikir vermesi açısından yeterli olmuştur diye umuyorum.
Aşağıdaki fotoğrafı ise yine flaşsız, doğal ışıkta çektim. Güneşin direkt vurmadığı bir ortamdaki duruşu bu şekilde.

Unblended - Blended
Genel olarak, bu BB kremi beğenmedim diyebilirim. Ancak cildi kuru olanlar ve varla yok arası bir coverage isteyenler bu ürünü daha çok beğenecektir diye düşünüyorum.
Sonraki entryde görüşmek üzere!

Merhaba! Bugün, artık bir fondöten postu yapmamın zamanının geldiğini düşündüm ve en sevdiğimden başlayayım dedim. Aslında "en sevdiğim" dediğime bakmayın siz, fondötenlerimin sayısı bir elin parmağını geçmez. Çünkü günlük hayatta fondöten sürmeyi tercih etmiyorum, ancak gece dışarı çıkacaksam vs. kullanıyorum. Yine de fazla fondöten sürmüyor olmam, en iyisi aramıyor olmam anlamına gelmiyor. :)
Ben Parure Aqua'yı iki sene önce Finlandiya'da iken almıştım, birkaç haftalık fondöten arayışımdan sonra denediklerim arasında (Chanel Teint Innocence, Chanel Vitalumiere, Clarins Everlasting) en beğendiğim kendisi olmuştu. Stockmann'a girip "ben fazla kapatıcı olmayan, luminous finishli ve kuru ciltler için uygun olan bir fondöten arıyorum." demiştim ve satış danışmanı beni bu fondötene yönlendirmişti.


Fondöteni anlatmaya başlamadan önce cilt tipimi ve sorunlarımı söylemem daha iyi olacaktır. Cildim yazları karma oluyor fakat bunun dışında kuruya meyilli bir cildim var. Cildimle ilgili yaşadığım en büyük sorun ise iç yanak bölgemdeki kızarıklık.
Parure Aqua, gerçekten de kuru ciltler için çok uygun bir fondöten. Cildimdeki kuru bölgeleri diğer fondötenler gibi öne çıkartmıyor. Ayrıca, ne zaman sürsem cildimi nemlendirdiğini de hissediyorum.
Finish olarak da gayet doğal - disko topu gibi durmayan - luminous bir duruşu var. Chanel Vitalumiere gibi parlak, yağlı bir duruşu yok yani. Yine de yağlı ciltlerde bu fondöten berbat duracağını düşünüyorum. Karma ciltler ise bunu t bölgesini pudralayarak kullanabilir, ancak 8-9 saat sonra fondöten biraz yağlı hissettirmeye başlayabilir.
Hassas cildi olanlar için de belirtmek istedim, içinde parfüm var ancak alkol yok. Alkol içermemesi benim için önemli çünkü birçok yeni nesil fondöten (Chanel Vitalumiere Aqua, Lancome Teint Miracle) alkol içeriyor (içerik listesinde yüksek sıralarda) ve alkol içeren fondötenler benim gibi kızarıklık sorunu yaşayanlar için uygun değil. Bu açıdan Parure Aqua benim için ideal, zira cildime bir iritasyon veya sivilcelenme yapmadı.


Parure Aqua full coverage bir fondöten değil (full coverage fondötenlerden nefret ederim.) ama cilt tonunu eşitlemede gayet başarılı. Ben iki pump kullanıyorum. Yanaklarımdaki kızarıklığı gayet iyi eşitliyor ve birkaç eski sivilce lekesini de (kapatıcı ile rötuş yapmama gerek kalmayacak şekilde) kapatabiliyor. Ama full coverage bir fondöten arayanlar, cildinde fazla leke olanlar bunu fazla sheer ve yetersiz bulacaktır.
Parure Aqua sürüldüğünde hiç ağır hissettirmiyor. Fondöteni uygulamak ise - akışkan kıvamından dolayı - gayet kolay. Ben Parure Aqua'yı üşeniyorsam parmaklarımla, bazen de 187 ile uyguluyorum.
Kalıcılık açısından ise, Parure Aqua yüzde 8-9 saat dayanıyor. Fakat kendisi zaten long-wear olma iddiası taşımıyor.
Benim bu fondötenle ilgili yaşadığım en büyük sorun ise 6. saatten sonra başlıyor. Parure Aqua, 6-7 saat sonra bende oksidize oluyor. Çok kötü durmasa da, 6. saatten sonra fondötenin yüzümde turunculaşmaya başladığını hissediyorum. Açıkçası oxidization kişisel birşey, birçok insanın Parure Aqua ile böyle bir sorun yaşamadığını biliyorum. Ben şanssız insanlardanım diyelim, çünkü Parure Aqua bunun dışında hayallerimin fondöteni niteliğinde.

Unblended - Blended
Yukarıdaki swatchı flaşsız, doğal ışıkta çektim. Gördüğünüz gibi, rengi bana biraz koyu geliyor çünkü fondöteni yazın almıştım. Bendeki rengi 03, MAC'de NC 25-30 olanlara gayet iyi uyacaktır bu renk.

Unblended - Blended 
Yukarıdaki ise flaşlı hali. Parure Aqua SPF 20 içeriyor, bu nedenle eğer flaşlı fotoğraf çektirecekseniz yüzde biraz beyaz-gri durabilir.
Aşağıdaki fotoğrafı ise sarı ışıkta çektim.

Unblended - Blended
Ben Parure Aqua'yı Finlandiya'dan ~45 Euro'ya almıştım. Türkiye'deki satış fiyatı ise ~133 lira. 
Evet, bu uzun bir post olmuş olabilir, ama benim için makyajın en önemli kısmı fondöten/renkli nemlendiricidir, çünkü eğer fondöten yanlış seçilmişse/kötü duruyorsa, sonradan ne yaparsanız yapın makyajınız asla iyi görünmez. Bu nedenle detaylar önemli.
Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar, herkese iyi pazarlar!

Merhaba!
Bugün bahsedeceğim ürün - benim gibi bir allık manyağından başka ne beklenebilirdi ki! - Bobbi Brown'ın Pot Rougelarından Powder Pink rengi. Bu da geçtğimiz çarşamba şurada bahsettiğim gibi çok amaçlı bir ürün. Bu yüzden, ürünü değerlendirirken ilk dikkat ettiğim şey gerçekten de iddia edildiği gibi çok amaçlı olup olmadığı. Bu açıdan baktığımızda Pot Rouge - geçen yazıdaki Multiple Stick'in aksine - hem dudakta hem yanakta kullanmak için ideal. Hatta kendisini dudakta kullanmayı tercih ediyorum çoğu zaman.


Bu arada Bobbi Brown geçtiğimiz aylarda Pot Rougeların paketini değiştirdi. Ama bence bu döndürülerek açılanlar, yeni kompakt şeklinde olanlardan daha güzel görünüyor. Ayrıca, bir (veya birkaç) rengi de satıştan kaktı Pot Rougeların. En azından Bobbi Brown'ın ABD internet sitesinde şu an  - benim de almak istediğim renklerden olan - Cabo Coral görünmüyor. Fakat Powder Pink hala satışta. 


Powder Pink, kutusunda daha koyu/kahverengi görünse de, yanaklara sürüldüğünde açık bir pembe rengine sahip oluyor. Bu arada, ben rengi tam oluşturmak için 2-3 kat sürüyorum ama istenilen görünüme göre daha az/çok sürülebilir. Dudaklarda ise tam olarak nude pink de diyemeyeceğim, bir MLBB(my lips but better) pembesi gibi duruyor. 
Ben Powder Pink'i parmaklarımla uyguluyorum, böylesi daha iyi oluyor çünkü Pot Rougeları rahat dağıtabilmek için önce elinizde biraz ısıtmanız şart. Aksi takdirde ürünü sürerken zorluk çeker, alta sürdüğünüz fondöten/renkli nemlendirici vs.'yi bozmuş olursunuz.
Kalıcılık açısından ise, kendisi bir krem allık, yani çok yüksek beklentilerim yoktu ama yine de beklenenden iyi performans gösterdi. Yanaklarımda ~5 saat kadar reapply etmeme gerek olmadan kaldı, dudaklarımdaki kalıcılık süresi ise ~2 saat diyebilirim.

Unblended - Blended
Swatch fotoğrafını yine gün ışığında çektim ve Powder Pink'i 3 kat sürdüm. (Bir de, neden bilmiyorum, makinem Powder Pink'teki kırmızı alt tonları daha öne çıkarmakta ısrar etti.)
Son olarak, Powder Pink'i Boyner'den 60 TL'ye almıştım. Bu haliyle ucuz değil, ancak ELCA'da görürseniz - ben bir keresinde 3'lü Pot Rouge seti görmüş ve almamıştım! - kaçırmayın derim. 
Sonraki entryde görüşmek üzere!


Selam!
"Oje mi Hani Nerde?"den Irmak Versatile Blogger Award'ı bana göndermiş, öncelikle kendisine teşekkür ediyorum. Tag'e gelince, sanırım kendiniz hakkında 7 random şeyi söylemeniz gerekiyor, ben de başlayayım o zaman.

1- Finlandiya'yı hayatımdaki herşeyden, herkesten çok seviyorum. Evet, mantıklı değil, farkındayım. :) Zaten aşkta mantık aranmaz, değil mi?

2- Dışarıdan fazla belli olmasa da - bu lafı kullanmayı sevmiyorum aslında, sanki metal dinleyebilmek için belirli bir görüntüye sahip olmak lazım da - metal müzik "dinliyorum." Tırnak içinde yazdım, zira benim için metal dinlenip tüketilecek bir müzik türü değil. Çok daha derinlere inen, belirli bir mesajı, atmosferi olan bir müzik. O atmosferin içine girmek ise birtakım "farkındalıklar" gerektiriyor. Bu nedenle, herkesin (iyi) bir metal müzik dinleyicisi olacağına inanmıyorum. Bu sadece müzik, rahat ol diyebilirsiniz ama inanın metal - en azından benim için - "sadece müzik" değil.
p.s. Merak edenler olursa; daha çok Swedish Death, Melodeath ve Doom dinliyorum. "Hayatımın şarkıları"ndan bir örnek ise aşağıda. Bu arada, Anders resmen içimi okumuş, şarkıyı ben yazsam bu kadar olurdu.



3- Kısa boylu olmaktan nefret ediyorum! Evet, ben 164.5 buçukluk (buçuğu yazmasam olmazdı) bir cüceyim.

4- Orijinal olarak Medya ve İletişim okusam da, çift anadal yaptığım bölümü - Sosyolojiyi - bir tık daha fazla seviyorum sanki. Ya da, bilemedim şimdi, ikisini de seviyorum, karar veremiyorum aslında...

5- Bira ve şarabı hiç sevmiyorum, sevemedim. İnsanlar nasıl içiyor anlamıyorum. Özellikle de onun yerine Tequila, Mojito, Bloody Mary, Smirnoff Ice ve Bacardi Breezer gibi muhteşem seçenekler varken.

6- Saçımı hiç boyamadım, boyamayı da (zorunda kalmadığım sürece, saçlarımın tümü beyazlamadığı sürece) planlamıyorum. Zira, kendi saç rengim (siyah) dışında taşıyabileceğim başka bir renk olduğunu düşünmüyorum.

7- Divan edebiyatını - özellikle methiye okumayı - çok seviyorum. Hatta bazen Farsça, Arapça, Osmanlıca öğrenesim geliyor, zaman ayırabilirsem, neden olmasın? :)

Tag'in diğer bir kuralı da (bloggerlığa yeni başlamış) 15 kişiye bu ödülü/tagi göndermek. Bloggerlığa yeni başlamış 15 kişi tanımadığım için, ben de bu tagi Komodat'a yolluyorum.
Bir sonraki entryde görüşmek üzere!

Selam! Bugün blogda NARS'ın belki de en çok ilgi çeken ürünlerinden olan Multiplelara yer vermek istedim. Multiplelar adı üzerinde, çok amaçlı ürünler. Göz, dudak ve yanaklarda kullanılabiliyorlar. Fakat benimle ürünle ilgili yaşadığım ilk sorun burada başlıyor. Bence Multiple gözde kullanıldığında çok yağlı duruyor, dudakta ise hiçbir renk vermiyor ya da renk vermesi için birkaç kat sürdüğünüzde - özellikle peeling de yapmamışsanız - "patchy" bir görünüme ve kuruluğa sebep oluyor.
Bendeki Multipleların South Beach rengi. South Beach NARS'ın sitesinde "light, shimmering apricot" olarak tanımlanmış, ki bence doğru - özellikle gün kurusu(!) kayısıları gibi bir rengi var. Bir de, yüzümde - yüzüm aslında cool ya da pembe alt tonlu olmasa bile - ürünün kırmızı alt tonları daha çok ortaya çıkıyor.


South Beach ile aramda tam bir aşk-nefret ilişkisi var. Bunu iki boyutta ele alacak olursak; birincisi, South Beach'i kışları, yani ten rengim daha açık olduğunda (NC20) kullanamıyorum, fakat (bu arada, Makeupalley'de benden açık tenli olan bir sürü kişi bu ürünün onlara çok yakıştığını söylemiş, bunu da belirteyim dedim) kendisini yazın kullanmak büyük bir zevk! Zira yanık tende çok güzel duruyor. İkinci bir husus da, South Beach bazı günler yüzümde gayet rahat dağılıp güzel bir finish verirken, bazı günler hiç dağıtılamadığı gibi yanaklarımda daha önceden belli olmayan ne kadar kuruluk varsa hepsini ortaya çıkartıyor. Açıkçası anlayamıyorum neden böyle olduğunu, belki de South Beach'i kullanmadan önce cildimi normalden daha fazla nemlendirmem gerekiyor...


Ben South Beach'i - öyle denebilirse artık - allık olarak kullanıyorum. Üstelik bunu kullanıdığımda ayrıca highlighter kullanmama da gerek kalmıyor. İşe yaradığı günlerde, yüzde gayet güzel, ışığı yakalayan bir bronz allık gibi duruyor. Contour için ise uygun olduğunu düşünmüyorum. Zira - yukarıdaki resimde de görüldüğü gibi - kendisi baya shimmer içeriyor.
Multipleları kullanmanın ise birçok yolu var. Kimileri ürünü parmaklarıyla sürüyor, kimisi fırça ile. Ben şahsen ürünü - stick ile - direkt olarak uyguluyorum, böylesi benim için daha rahat oluyor. Önemli bir nokta ise - bunu özellikle South Beach için söyleyebilirim - ürünün sabitlenmesi için bir ~10 dakika beklemek. Bu süre içinde ürün daha "kuru" bir hale geliyor, ilk uygulandığındaki aşırı parlak görünümü biraz azalıyor.

Unblended - Blended
Swatch fotoğraflarının ikisini de yine flaşsız çektim. Yukarıdaki swatch, ürünün direkt güneş ışığındaki hali. Aşağıdaki ise direkt güneş altında olmayan, ama yine doğal ışıktaki hali.

Unblended - Blended
Ben South Beach'i Sephora'dan 87 TL'ye almıştım ama NARS ürünlerinin fiyatlarının yükseleceği/yükseldiği söyleniyor.
Şimdilik bu kadar, sonraki entryde görüşmek üzere!

Herkese tekrar merhaba! Viva beni taglemiş, görünce hemen yapayım dedim ben de. :)

1- Blogundan ödül aldığın kişiye teşekkür et, onu linkle göster.
Teşekkür ederim Viva'cım. Bu benim ilk tag'im ve çok mutlu oldum gerçekten, çünkü tag postları okumayı çok seviyorum!

2- Cevaplanacak soruları cevapla.
Peki! :)

3- En favori makyaj malzemen?
Açıkçası bu soruyu cevaplamak zor oldu benim için. Bir allık manyağı olarak en favori makyaj malzemem allıklar derdim aslında, ama benim için sürdüğümde en çok farkı yaratan, her zaman kurtarıcım olan bir ürünü koymak daha akıllıca geldi. En favori makyaj malzemem - ki bence makyaj malzemesi değil, sihir - Bobbi Brown'ın correctorları. Bendeki Light Bisque rengi. Kanıtı da aşağıda, bu aldığım ikicisi ve bunda da hit pan yaptım - ki benim için çok nadir bir durumdur. Hatta bazen bu ürün satıştan kalksa depresyona girebileceğimi düşünüyorum.



4- 2011'in en sevdiğin trendi?
Hala - nispeten - devam etmekte olan doğal, kalın kaş trendi ve bold lips trendi en sevdiklerimdi. Hala da seviyorum.

5- En sevdiğin tatlı?
Aslında sevdiğim çok tatlı var, tam bir tatlı insanıyım. "Sweet tooth" diyorlar ya, işte tam o kategoriye giriyorum. Seçim yapmak zor oldu benim için ama en sevdiklerim pain au chocolat ve macaron diyebilirim.

6- Favori rengin?
Siyah ve gri. Bir de - şu an için - mint yeşili.

7- İsmin?
Helin, ama siz MakeupAddict de diyebilirsiniz! :)

8- En son dinlediğin şarkı?
Evet, bu utanç benim. Tagleneceğimi bilseydim daha az mainstream olmuş bir şarkı dinlerdim. :) Ama en son Geri Halliwell'dan Mi Chico Latino'yu dinliyordum. (VEVO videoyu buraya koymama izin vermeyince ben de dinlemek isteyenler için linkini ekleyeyim dedim.) Çocukluğuma döndürüyor bu şarkı beni, o zaman çok çalınıyordu. Ayrıca klibin çekildiği yere - Sardinya'ya - gitmek de hayallerimden biridir - umarım hayal olarak kalmaz.

9- Kediler mi, köpekler mi?
Kediler, kediler ve kediler! Özellikle şu Cihangir'de - Cihangir'in kedileri gerçekten bir başka oluyor! - dolaşırken yakaladığım.


10- Daha önce söylemediğin birşey söyle.
Bazen filofobik olduğumu düşünüyorum. Durumum daha da ileriye giderse yardım almayı düşünebilirim çünkü böyle bir fobiyle yaşamak gerçekten zor.

11- Başka bloglara da bu ödülden ver. 
Ben de - bu tagi yaptılar mı bilmiyorum ama - Mor Rimel'i ve Demy'nin Tutkusu'nu tagliyorum. Yaparsanız sevinirim! :)

Merhaba! Midterm haftasını kazasız belasız(!) atlattığım için çok mutluyum bugün!
Neyse, bugünkü entrynin konusu Too Faced'in geniş bronzer koleksiyonundan en sevdiğim olan Chocolate Soleil. Too Faced yeni yaz koleksiyonu için de aynı bronzerın daha açık rengi olan Milk Chocolate'ı çıkardı. Chocolate Soleil benim favorim ama Milk Chocolate rengini de alır mıyım bilmiyorum çünkü bunun rengi gayet iyi uyuyor bana. Ama tabii NC20'den açık tenli olanlar için belki Milk Chocolate daha uygun olur.


Ben Chocolate Soleil'i genellikle contour için kullanıyorum ama all-over bronzer olarak kullanıldığında da güzel duruyor. Chocolate Soleil'den önceki favorim NARS Laguna idi, bunun ondan çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim, çünkü bu bende Laguna'dan daha doğal duruyor ve içinde Lagunadaki gibi (kadar) shimmer olmadığı için contour için daha uygun. Bu bronzerın en sevdiğim tarafı ise yüzümde asla turuncu (veya koyu) durmaması, gayet believable ve doğal duruyor. 


Açıkçası Chocolate Soleil'e ilk bakıldığında içinde hiçbir parıltı yokmuş gibi duruyor, zaten Too Faced'in internet sitesinde de "matte" olarak geçiyor. Ama direkt güneş ışığına tutulup, çok dikkatli bakıldığında - tam olarak shimmer da diyemeyeceğim - çok küçük birkaç parıltı yakalayabiliyorsunuz. Tabii bu "parıltıları" ürünü yüzünüze sürdüğünüzde görebilmeniz mümkün değil. Chocolate Soleil bence bu küçük parıltılar sayesinde yüzde sert, mat bir şekilde durmak yerine daha saten, doğal bir görünüme sahip oluyor.


Chocolate Soleil Bronzer'da diğer detaylar da çok iyi düşünülmüş bence. Resimde okunabiliyor mu bilmiyorum - ama kapağı her açtığınızda "Why be pretty when you can be gorgeus?" yazısını okumak bile insanın özgüvenini arttırıyor! Herkesin övdüğü kokusundan bahsetmemek de olmaz tabii. Chocolate Soleil gerçekten muhteşem kokuyor, aynı - gerçekten aynısı - sıcak çikolata gibi. Zaten ürünün içinde gerçek kakao tozu var. 


Swatch fotoğrafında - yine flaşsız - ürünün renginin belli olması için 4-5 kat sürdüm, yoksa yüzünüze sürdüğünüzde tabii ki bu kadar koyu durmuyor.
Bu arada, fiyatını merak edenler için, Chocolate Soleil'i Sephora'dan geçen sene ~60 TL'ye almıştım. Bence Chocolate Soleil için bu fiyat - Türkiye standartlarında - ucuz bile! Onun kadar iyi olmayan Laguna bile daha pahalı, açıkçası ilk bunu değil de Laguna'yı aldığıma pişman oldum.
Şimdilik bu kadar, bir sonraki entryde görüşmek üzere!
  • Older posts →
  • ← Newer Posts

Arsiv

  • Aralık 2014 (2)
  • Kasım 2014 (1)
  • Ocak 2014 (1)
  • Nisan 2013 (2)
  • Şubat 2013 (1)
  • Ocak 2013 (1)
  • Aralık 2012 (1)
  • Nisan 2012 (8)
  • Mart 2012 (10)
  • Şubat 2012 (7)
  • Aralık 2011 (1)
  • Ekim 2011 (5)

Follow My Blog

Follow via Google Friend Connect

About Me

Helin
Hi! I'm Helin; a 23 year old make up, Finland and kitty fan from Istanbul, Turkey. In this blog, I share my "makeup adventures" with you. (And sometimes daily adventures too!)

Social

Instagram - Coming Soon

E-Mail

thehermakeupdiary@gmail.com

Popular Posts

  • TheBalm Stainiac
    Selam! Bugünkü entry'nin konusu Kadınlar Günü indiriminde Gratis'ten aldığım TheBalm Stainiac adlı lip/cheek stain. Bu stain ola...
  • Guerlain Parure Aqua Foundation
    Merhaba! Bugün, artık bir fondöten postu yapmamın zamanının geldiğini düşündüm ve en sevdiğimden başlayayım dedim. Aslında "en sevdi...
  • Garnier BB Cream
    Selam! Bugün, Garnier'in çok popüler bir ürünü olan BB kremine yer vermek istedim blogda. Garnier BB Cream'in reviewını yazmam bi...
  • The Balm Girls Lipsticks
    Selam! Herkese iyi haftalar, benimkisi  - midterm haftası nedeniyle - çok iyi geçecek gibi görünmese de. Bugün size geçen haftalard...
  • Make Up For Ever HD Series Reviews (2)
    Merhaba! Bir önceki postta kaldığımız yerden hızla devam edelim MUFE HD allık ve sıkıştırılmış pudra ile! İlk olarak "Make Up For ...
Labels
  • Allık (4)
  • Bobbi Brown (1)
  • Chanel (1)
  • Dior (3)
  • Falsies (1)
  • Garnier (2)
  • Gratis (9)
  • Guerlain (1)
  • Highlighter (1)
  • MAC (3)
  • NARS (2)
  • Renkli Nemlendirici (1)
  • Rimmel (2)
  • The Body Shop (1)
  • TheBalm (10)
  • Too Faced (1)

Search

Her Makeup Diary

  • Ana Sayfa
Created by ThemeXpose. All Rights Reserved. | Published By Gooyaabi Templates